14 Ocak 2008 Pazartesi

Modern türk tiyatrosu

Cumhuriyet devri:Modern Türk Tiyatrosundan kasıt Cumhuriyetin ilanından günümüze dek olan zamandır.Osmanlı imparatorluğunun çöküşü ve Cumhuriyetin ilanı ile tiyatro gibi kamusal görevini en yaygın biçimde gerçekleştirecek bir sanat dalının gelişmesi için olanaklar hazırlanmıştır.Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında bocalama,daha sonra ortaya çıkan bilinçlenme,sorunların tanınması ve çözümlenmesi bu döneminin getirdiği olgulardır.Devletin sanatı desteklemesi ile teknik kadrolar gelişmiştir.Halk evleri yoluyla eğitim,ödenekli tiyatroların ve okulların kurulması Cumhuriyetin getirdiği değişikliklerdir.Ancak bu ilgi sonradan azalmış ve ortaya çıkan gevşeklik Devlet eliyle yönetilen sanat kurumlarına da yansımıştır.27 Mayıs hareketinin ardından değişen sadece siyasi yapı olmamıştır,tiyatro da etkilenmiştir.Zira tiyatro toplumsal ve siyasal olaylardan etkilenen bir sanat dalıdır.Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlıda olduğu gibi oyunlar aynen Batıdan alınıp aktarılmıştır.Yazarlarımız oyunlarında genellikle toplumsal sorunlara değinmişlerdir.61 Anayasasından sonra yazarlarımız daha rahat çalışmışlardır.Çünkü istedikleri konulara yönelebilmişlerdir.Yasaklayıcı zihniyet eskiye oranla etkisini kaybetmiştir.Cumhuriyet dönemi kendi içinde çeşitli evrelerden oluşmuştur.Bunlar1-)1.Dünya Savaşı kuşağı2-)Cumhuriyetin ilk 20 yılında çıkan yazarlar3-)2. Dünya savaşı kuşağı4-)1950 kuşağı 5-)1960 kuşağıdır.1.Dünya Savaşı Kuşağı:Gerek ilk dünya savaşı gerekse Kurtuluş savaşı bu dönem tiyatrosunda iz bırakmıştır.Bu kuşağın en önemli tiyatro yazarı Musahipzade Celal’dir.Yazar oyunlarını geçmişin olaylarından alır.(Selma hariç)oyunlar günümüze de ışık tutmaktadır.Başlıca oyunları Balaban Ağa,Pazartesi-Perşembe,Fermanlı Deli Hazretleri,Atlı Ases Ve Gülsüm,Kafes Arkasındadır.Bu kuşağın başka bir önemli yazarı Reşat Nuri Gültekin’dir.Başlıca oyunları İstiklal,Yaprak Dökümü,Eski Şarkı’dır.Başka bir yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır.Kadın Erkekleşince adlı oyunu yazmıştır.Anlaşılacağı üzere bu dönemde Atatürk Türkiyesi’nin devrimci niteliği,çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma isteği etkilidir.2-)Cumhuriyet’in ilk 20 yılındaki yazar kuşağı:Bu evrenin yazarları genellikle ruhsal çelişkiler,değer yargılarının değişmesi,efsanelere yönelerek ulusçuluğu getiren düşüncelere yönelmişlerdir.Nazım Hikmet,Necip Fazıl Kısakürek eserlerinde kişilerin ruh hallerini çok iyi belirtmişlerdir.Ayrıca Vedat Nedim Tör-Kör adlı oyunu,Cevdet Kudret Tersine Akan Nehri,Halit Fahri hayaleti, Faruk Nafiz Çamlıbel Yayla Kartalı’nı yazmıştır.Cumhuriyetin ilanından sonra Nazım Hikmet ekonomik açıdan sömürü konusunu işlemiştir.Ayrıca bu dönemde ülkücülüğün de övüldüğü destanlardan yaralanılarak meydana getirilmiş eserler vardır.3-)2. Dünya Savaşı Kuşağı:Bu yazarlarımız eserlerinde batılılaşma düşüncesinin nasıl yanlış anlaşıldığını işlemişlerdir.Aile teması sadece dar ahlak kuralları içerisinde değil,aynı zamanda ekonomik durumu içerisinde de ele alınır.Bu kuşağın belli başlı üç önemli yazarı vardır.Ahmet Kutsi Tecer,Cevat Fehmi Başkut ve Ahmet Muhip Dranas’tır.4-)1950 Kuşağı: Cumhuriyet döneminin hem oyun yazarlığı hem de çeşitli tiyatro yönelişleri açısından en yoğun kuşağıdır.Sorunları sadece belirtmeyen aynı zamanda çözüm de sunan bir anlayış hakimdir.Bu kuşağın dört önemli özelliği vardır.Bunlar bireyden topum sorunlarına yönelme,olaylardan ve durumlardan toplum sorunlarına yönelme,evrensel anlamda sorunlar ve bu yoldan toplumu irdeleme ve son olarak köy sorunlarını irdelemedir.Bu kuşağın önemli yazarları Melih Cevdet Anday,Haldun Taner,Nazım Kurşunlu,Çetin Atlan,Turgut Özakman,Aziz Nesin,Orhan Asena,Necati Cumali,Recep Bilginer,Cahit Atay’dır.5-)1960 Kuşağı:Bu kuşak daha önceki kuşaktan politik eğilimleri ve daha sert olmalarıyla ayrılır.Bu dönemde sadece toplumsal sorunlar değil Türkiye’nin dış politikası da eleştirilir.yazarlar arasında bu dönemde üç farklı eğilim vardır.Bunlar toplum düzensizlikleri dünya siyaseti ve nedenlerine genellemesine yöneliş,efsane yada tarihe dayanarak çağın eleştirisi ve son olarak insanlık sorunları üzerine genellemesine yöneliştir.Önemli yazarlar Sermet Çağan,Adalet Ağaoğlu,Kerim korcan,Vasıf Öngören,Turan Oflazoğlu’dur.Muhsin ErtuğrulTürk Tiyatrosunu gelişmesi için çalışmış ve Türk Tiyatrosunun babası diye anılan Muhsin Ertuğrul sahneye ilk 1909’da Burhanneddin Kumpanyası ile çıkmıştır.Yabancı ülkelerde ünlü sanatçıları tanımıştır,yanlarında çalışmıştır.Daha sonra arkadaşlarıyla kurduğu toplulukla Cumhuriyet tiyatrosunun ilk topluluğu olmuştur.Darülbedayi adlı tiyatro dergisini çıkarmıştır.Tiyatro Meslek Okulu açmıştır.Çeşitli şehir tiyatrolarında çalışmıştır.Bunlara başkanlık etmiştir.1970’den bu yana Türk TiyatrosuBilindiği gibi yetmişli yıllar toplumsal huzursuzlukların yoğun olduğu dönemlerdir.12 Eylül harekatı ve 12 Mart muhtırası sanatı da etkilemiştir.Zaten tiyatroyu toplumsal yaşayıştan ayırmak mümkün değildir.Yetmişlerin başarında durmadan çoğalan özel tiyatrolar dikkatimizi çekmektedir.Belli oyunlarda ön plana çıkan oyuncular kendi tiyatroları kurmuşlardır.Ve önemli oyunları çok yeterli olmayan kadrolarla oynamışlardır.Kalite de bir düşüklük olmuştur.Özel tiyatrolar daha çok güldürülerle seyirci kazanmak isterken sloganist sol taktiğiyle de ticari kaygılarını karşılamaya çalışmışlardır.Dostlar Tiyatrosu ve Kent Oyuncuları bu dönemde kurulmuştur.Halk evlerinin kapatılması bir çok şeyde olduğu gibi tiyatroda da olumsuz etki yapmıştır.Oyun yasaklamaları bu dönemi ilginç bir duruma getirmiştir.60’lı yıllarda başlayan geleneksel tiyatrodan çıkarak çağdaş bir sentez yakalama yönelişi özellikle bu dönemde yoğunluk kazanmıştır.Sonradan özel tiyatrolar ekonomik nedenlerden dolayı kapanmaya başlamıştır.Tiyatro bunalıma girmiştir.Çünkü Cumhuriyet yıllarındaki desteklerden,çalışmalardan başka yeni çalışmalar yapılmamıştır.Bu bunalım zamanla iyice belirginleşmiştir.Ancak bu noktada yabancı ülkelerdeki bunalımla bizim ülkemizdeki bunalımı ayırmak gerekir.Bizim tiyatromuz batıyı taklit ettiği için bir sıradanlık yaşamaktadır.Batı ise teknolojik gelişmelerle değişen toplum düzenlerini anlatmak için kullanılan çok fazla tiyatro akımlarının yorgunluğunu yaşamaktadır.75’li yıllarda tiyatro üzerinde baskılar artmıştır.Ama gelişmeler yaşanmaktadır.Muhsin Ertuğrul’un çabasıyla çocuk tiyatroları kurulmuştur.77 dönemi tiyatrolar için bir soluk alma dönemi olmuştur.Yeni hükümet sanata önem verince bazı sorunlar çözümlenir gibi olmuştur.78 yılında Muhsin Ertuğrul hayata gözlerini yummuştur.Bu tiyatromuz için büyük bir kayıptır.70’den bu yana oyun yazarlığında azalma görülür.Bunda baskılar ve yasaklamaların etkisi vardır.önemli oyunlar şunlardır.Turan Oflazoğlu’nun Genç Osman-Bizans Düştü-Kösem Sultan-3.selim,Özdemir Nutkunun Söylevi tarihsel oyunlardır.Vasıf Öngören Asiye Nasıl Kurtulur ile toplumsal sorunları Almanya Defteriyle gurbetçi sorunlarını dile getirmiştir.Orhan Asena Seyişbaşı Konağıyla aile ilişkilerini,Aziz Nesin ve Haldun Taner taşlamalı güldürüleriyle toplumsal sorunları anlatmıştır.Ödenekli Tiyatroya Bir BakışBu tür tiyatrolar ülkemizde 19.yydan sonra başlamıştır.Cumhuriyetin ilanıyla düzenli bir ödeneğe kavuşmuşlardır.1931 yılında ‘Şehir Tiyatrosu’ adını almıştır.Şehir tiyatrosu ülkenin iniş çıkışına göre bir gelişim göstermiştir.Çeşitli evrelerden geçmiştir.Bunlar Dağınıklık Dönemi,İlk düzenli dönem,Gelişim Dönemi,Savaş sonrası dönemi ve Yükselme dönemidir.1966’dan sonra da çeşitli evreler meydana gelmiştir.1-)Şaşkınlık dönemi:Muhsin Ertuğrul’un küsüp kitapları arasına gitmesiyle bu kurum bir tutarsızlık yaşamıştır.Dolayısıyla bir çok genç oyuncu şehir tiyatrosundan ayrılmıştır.Ertuğrul’un küsmesi siyasilerin kendisini şehir tiyatroları başkanlığından almalarındandır.Her ne kadar sonradan göreve çağrılsa da bunu kabul etmemiştir.2-)Canlanma Dönemi:Zobu’nun görevden ayrılması ile şehir tiyatrolarının başına tekrar Muhsin Ertuğrul getirilmiştir.Parlak tasarılarıyla tiyatroya canlılık katmıştır.Geniş yığınlara eserleri götürmüştür.Ayrıca çevresinde kendisini destekleyen bir de gençlik bulunmaktaydı.3-)Atılım Dönemi:Dönemin belediye başkanın şehir tiyatrosuna el koyunca Ertuğrul görevine gelmemiş ve sonra görevinden ayrılmıştır.Hayati Asılyazıcı’nın göreve gelmesiyle tiyatronun kadrosuna genç oyuncular dahil edilmiş ve tiyatro gelişmiştir.Ve 1980 yılına dek atılımlar devam etmiştir.4-)1980’den sonra geriye düşüş:Değişen belediye başkanı Asılyazıcıyı görevden almış ve yerine Vasfi Rıza Zobu’yu atamıştır.Zobu kendi huyuna suyuna giden oyunların oynanmasına izin vermiştir.Bu da Tiyatromuza zarar vermiştir.Zobu semt tiyatrolarını teker teker kapatmaya başlamıştır. Anlaşılacağı üzere siyasi baskılar tiyatromuz üzerinde çok etkili olmuştur.ÖZEL TİYATROLARÖzel tiyatrolar genel olarak ya sanatsal kaygı gütmüştür ya ticari kaygı gütmüştür.Ticari kaygı güdenler zamanla şovlara yönelmişlerdir ama devletin 1982 yılında özel tiyatrolara ödenek ayırmasıyla bir canlanma meydana gelmiştir.Yetmişli yıllarda çıkan sürekli tiyatrolar içerisinde Genco Erkal’ın yönettiği Dostlar tiyatrosu,Kenter kardeşlerin Kent Oyuncuları,Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu,Nejat Uygur Tiyatrosu vb tiyatrolardır.Ayrıca 80’li yılların başından başlayarak Anadolu’nun bazı amatör topluluklarının bir bölge tiyatrosu niteliğinde görev yaptıkları da izlenmektedir.ÇOCUK TİYATROSU70’li yılların başlarından itibaren gelişme göstermiştir.Pedagoglar psikologlar ve eğitimciler ortak çalışmalar yapmışlardır ve çocuk tiyatrosuyla daha bilimsel ilgilenilmiştir.Haldun Taner ve M.Ertuğrul’un yönlendirmeleriyle AÇOK (Anadolu Çocuk Oyunları Kolu) kurulmuştur.Ayrıca çeşitli çocuk oyunları toplulukları kurulmuş ve oyunlar sergilenmiştir.AÇOK Hamburg’da düzenlenen festivalde başarı kazanmıştır.AÇOK‘tan başka üzerinde durulması gereken başka bir topluluk Salih Kalyon tarafından kurulmuş AÇT’dir.(Ankara Çocuk Tiyatrosu)NOT:Modern Türk Tiyatrosu bunlarla da kalmamaktadır.Yılmaz Erdoğan,Genco Erkal,Ali Poyrazoğlu,Kenterler,Haldun Dormen günümüzde faliyetlerini sürdürmektedirler.Tüm bunlar ileriki konularda arkadaşlarımızca ele alınacaktır.Böyle de atıf yaparlar…

Saray tiyatrosu

Feodal çağın sonuyla mutlakçılık döneminin başı arasında Batı'da prenslik saraylarında yer almaya başlayan tiyatro etkinlikleri. Saray Tiyatrosu, saraylarda meslekten topluluklarca gerçekleştirilen düzenli tiyatro gösterilerini olduğu kadar, saraya bağlı kişilerce düzenlenen saray oyunlarını da içine alır. Bu anlamda, Avrupa Sarayları, oyuncu topluluklarını destekleyişleriyle meslekten oyuncu tiyatrosunun yaygınlık kazanmasına da yol açmışlardır. Mask oyunları, anti-mask oyunları, komik bale, pantomim bale, bu gibi tiyatro türleri, İngiliz ve Fransız Sarayları'na özgü tiyatro etkinlikleri olmuş; opera ise, İtalyan Saraylarında ortaya çıkmıştır. Moliere, 14.Louis'in Saray Tiyatrosu'nu gerçekleştirirken, Goethe de Weimar Saray Tiyatrosu'nu gerçekleştirmişlerdir. Saray Tiyatrosu, soyluluğun yazgısı doğrultusunda, 18. yüzyılın sonlarından sonra kalkarak yerini devlet, kent ve eyalet tiyatrolarına bırakmıştır.

Saçma tiyatrosu

1950'lerde başlıcalıkla Fransa'da yaygınlık kazanmış bir avangart tiyatro akımı ve anlayışı. Göreneksel burjuva dünyasının alışılageldik beylik değerlerine dayalı yaşam tarzını mutlak olumsuzlayıcı bir tepki olarak ortaya çıkmış olan Saçma Tiyatrosu, toplumsal yabancılaşmayı bir insanlık durumu olarak alarak, bu ikisini özdeşleştirir. Saçma Tiyatrosu, 2. Dünya Savaşı'nın yol açtığı tinsel bunalımdan kaynaklanan kötümser, bilinemezci ve hiçlikçi bir dünya görüşü doğrultusunda, insanın varoluşunu ve yaşamını mantıkdışı, saçma ve anlamsız olarak ortaya koymaya, insanlar arasında iletişimin olanaksızlığını göstermeye çalışmıştır. Saçma Tiyatrosu, bu düşünce yapısına bağlı olarak, göreneksel dramatik biçimleri ve anlamlı diyalog düzenini yıkmış; tarihsellik ve psikolojik dışı gelişim; eylem ve çatışmaya bağlı olmayan bir oyun yapısı kurmuş; paradoksal, mantığa aykırı bir diyalog düzenini oyun dili haline getirmiştir. Saçma Tiyatrosu'nun estetik kökenleri, soytarı edebiyatına, groteske, bilinçaltı akımına, kara gülmeceye, sözsüz oyuna olduğu kadar; dadacı tiyatro, gerçeküstücü tiyatro, vahşet tiyatrosu ve varoluşçu tiyatro gibi tiyatro deneyleri ile Jarry, Apollinaire, Artaud ve Kafka gibi yazarların düşünce ve uygulamalarına uzanır. Camus'nün insan varoluşunun saçmalığı görüşü üzerine kendini temellendiren Saçma Tiyatrosu, varoluşçu tiyatro gibi, "insan varoluşunun saçmalığını tartışmaya girmez, somut bir veri olarak, yeni elle tutulur sahneler içinde ortaya koyar". Başta Beckett, Ionesco, Adamov ve Arrabal olmak üzere, Saçma Tiyatrosu bağlamında şu gibi adlar yer alır: Pinter, Albee, Kopit, Hildesheimer, Tardieu, vb.

Tiyatro devrimi

1920-21'de Rusya'da Halk Eğitim Komiserliği Tiyatro Bölümü Yöneticisi V.E. Meyerhold tarafından tiyatronun Ekim Devrimi doğrultusunda dönüşüme uğratılacağının ilan edilmesi. Tiyatro Devrimi'ni doğuran başlıca düşünceler şunlardır: 1- Bütün ülkede yürürlüğe girecek bir tiyatro sisteminin kurulması, 2- Tiyatro programının siyasallaştırılması; 3- Yeni ideoloji biçimlerini işleyecek ve yaygınlaştıracak eğitim kurumlarının kurulması, 4- Komünizm düşüncelerine düşmanca bir toplumsal düzenin propagandasını yapan profesyonel burjuva tiyatrosuna karşı savaş. Tiyatro Devrimi, aynı zamanda, Rusya tiyatrosunun kurulmasının ilk aşaması olarak yer alan tiyatroda devrim hareketidir de. Bu anlamda, Stanislavski'nin oyunculuk yasalarını sistemleştirmesi kadar, Moskova Sanat Tiyatrosu'na bağlı deneme stüdyolarının açması; Tayrov tarafından tiyatronun natüralizmden ve yazarın egemenliğinden kurtarılarak yönetmenin egemenliğinde tiyatrosallaştırılması; Meyerhold tarafından bütün bütüne Devrim'in hizmetine koşulduğu kadar, devrimci tiyatro ve sahneleme tekniklerinin de yaratılması, Oklopkov tarafından kitlesel tiyatronun uygulanması, Vaktangov tarafından "dördüncü duvar"ın kaldırılması, bütün bunlar, tiyatroda devrimler yaratarak çağdaş yönetmen tiyatrosunun kurulmasına ve çağdaş yeniliklerin tiyatroya getirilmesine yol açmıştır. Öte yandan, Mayakovski, Erdmann, Tretyakov gibi yazarların yaratımlarıyla bütünleşen Tiyatro Devrimi, simgeci, fantastik, grotesk, fütürist, kübo-fütürist, konstrüktivist tekniklerin uyarma ve propaganda tiyatrosu teknikleriyle birleştirilerek yeni devrimci anlatım, yöntem ve uygulamaların yaratılmasına neden olmuştur. Öte yandan, yine Tiyatro Devrimi bağlamın işçi-kültür tiyatroları ile uyarma ve propaganda tiyatrosu hareketleri yanısıra, devrimci kitle oyunları ile yurt çapına yayılmış çok geniş amatör tiyatro hareketleri de yer almıştır. Tiyatro devrimi, toplumcu tiyatro kültürü oluşturmaya, tiyatroyu gerek siyasal, gerek estetik yönden devrimci kılmaya yönelik bir hareket olmuş; ancak, 1930'dan sonra dogmatik bir sanat politikasının uygulanması sonunda, bu yenilikçi devrimsel etkinlikler, "biçimcilik"le suçlanarak sona ermiştir.

Tiyatro eleştirisi

Yazınsal etkinlik olarak tiyatro yapıtlarını değerlendirilmesi. 19. yüzyılda gazeteciliğin yaygınlaşması ve eleştiri gücü kazanmasıyla gelişme gösteren Tiyatro Eleştirisi, gündelik gazeteler ve sanat dergilerinde bir oyunun gösterimi üstüne tümünde değerlendirici, yorumlayıcı bilgileri içerir; yazar, dramaturji, sahneleme, oyunculuk, sahne tekniği olarak oyunun tümünü eleştiri konusu edinerek, okuyucuyu bilgilendirir. Tiyatro Eleştirisi, gazetelerde gazetecilik boyutlarında kalırken, dergilerde daha geniş boyutlu olabilmektedir. Tiyatro Eleştirisi, edebi eleştiri kapsamına girdiğinden edebiyat eleştirisi yöntemlerini, edebiyat estetiği metodolojisini izlemek durumundadır. Eleştiri değerlendirme olduğundan, Tiyatro Eleştirisi de eleştirmenin siyasal-sanatsal dünya görüşüyle bağlanımlıdır; bu nedenle de Tiyatro Eleştirisi'nin ölçütleri hep tartışmaya açıktır. Tiyatro Eleştirisi günlük yayın boyutlarını aştığı, kuramsal çözümleme boyutlarına ulaştığı zaman, tiyatro estetiği düzeyine yükselir. Tiyatro Eleştirisi, bilgilendirici, bilinçlendirici, aydınlatıcı, uyarıcı, eğitici, yol gösterici, kısacası, yapıcı olma durumundadır; sığ ve yıkıcı Tiyatro Eleştirisi, kolayından yargı ve değerlendirmeler, sözkonusu tiyatro yapıtı ile okuyucu arasında doğru iletişim kurulmasına engel olur. Öte yandan, ticari tiyatro sisteminin geçerli olduğu toplumlarda, tiyatro eleştirmenlerinin değerlendirmeleri, tiyatroların ticari başarısı üstünde önemli bir rol oynar.

4 Ocak 2008 Cuma

Çağdaş tiyatro

Batı tiyatrosu bugün de genel olarak Stanislavski'nin sahne düzeni ve oyunculuk anlayışına dayalı bir gerçekciliği sürdürmekle birlikte, 20. yüzyılın ilk yarısında dışavurumculuk, gelecekçilik ve Bertolt Brecht'in epik tiyatrosu gibi gerçekçilik karşıtı akımlar da etkili oldu. Bu akımların hepsi farklı amaçlar ve yöntemlerle de olsa, sanatın gerçeği yansıttığı düşüncesine karşı çıktılar; doğallık yanılsamasını kırarak sanatın doğal değil yapılmış bir şey olduğunu savundular. Geliştirdikleri deneysel teknikler tiyatroyu bir vakit geçirme ve eğlenme aracı olmaktan çıkardığı için de çoğu zaman seyirci çekemedi, hatta skandallara yol açtı. Bu yeni akımların bir başka özelliği de, oyun yazarları kadar sahne tasarımcıları ve yönetmenlerin de öne çıkması, kuramcı kimliğini kazanmalarıydı. Deneysel tiyatro üzerinde etkili olmuş kuramcıların başında, İsveçli tasarımcı Adolphe Appia gelir. Appia, sahnenin bir gerçeklik atmosferi veren "sahici" dekor öğeleriyle doldurulmasına karşı çıkıyor, bunun yerine yapıtın "ruhunu" ortaya koyacak yalın bir sahne düzeni öneriyordu. Doğalcı ayrıntıların yerine, dikkati oyuncunun jestleri üzerinde toplayacak ve dramatik gerilimi çıplak bir biçimde dışa vuracak basit bir dekor gerekliydi. Appia'nın dışavurumcu görüş leri, İngiliz yönetmen Gordon Craig tarafından daha da geliştirildi. Craig, sahnede soyutlamayı uç noktasına götürdü; duygusal ve görsel değil, tinsel ya da zihinsel bir etki yaratmak için son derece öznel bir ışıklandırma yöntemi yarattı. Tek bir gotik sütunun, sahneye bir kilise havası vermekte ayrıntılı bir mukavva kilise dekorundan çok daha etkili olacağını düşünüyordu. Craig'e göre, tiyatro ve oyunculuk simgesel düzeni bozmamalıydı. Craig ve Appia'nın görüşleri, çok geniş bir uygulama alanı bulamadı. Yalnızca Avusturyalı yönetmen Max Reinhardt, Craig'in soyutlamaya dayalı dışavurum anlatımıyla canlı ve renkli bir oyun anlayışı arasında bir uzlaşma noktası yakalayabildi. Rusya'da da 1917 Devrimi'nden sonra, kısa bir süre için, Stanislavski'nin doğalcı anlatımına karşı olan deneysel anlayışlar tiyatroya egemen oldu. Bu dönemde en etkili yönetmen, daha önce Stanislavski'nin yanında oyunculuk yapan Vsevolod Meyerhold'du. Craig'in izinden giden Meyerhold, dekorda soyutluğu daha işlevselci bir yöne çekti. Biyomekanik oyunculuk adını verdiği yöntemle oyuncuların özel kişiliklerini silmeye ve oynuculuğu bir dizi kimliksiz fiziksel harekete indirgemeye çalıştı. Sahnenin doğal bir ortam değil, tiyatro amacıyla kurulmuş yapma bir düzen olduğunu açıkça belirtmek için, vida ve çivileri gizlenmemiş dekor öğeleri kullandı. 1918'de, ilk Sovyet oyunu olan, gelecekçi şair Mayakovski'nin Misteriya-buff'uru (Kutsal Güldürü) sahneleyen de Meyerhold'du. Gelecekçilik, Rusya'dakinin tam karşıtı bir siyasal görüşü savunmakla birlikte, İtalya'da da ektiliydi. İtalyan gelecekçileri, makine çağının hızını, şiddetini, mekanikliğini kutsayan ve seyirciyle oyun arasındaki görünmez duvarı yıkmaya yönelen kışkırtıcı gösteriler düzenlediler. 1921'de Bağımsız Deneysel Tiyatro'yu kuran Anton Giulio Bragaglia deneysellikle izlenebilirlik arasında bir denge oluşturmaya çalıştı. Modernizmin Almanya'daki biçimi, dışavurumculuktu. Bu akım ilk örneklerini Strindberg'in son oyunlarında, Frank Wedekind'in sahne ve kabare için yazdığı ve bestelediği şarkılı oyunlarda vermişti. Dışavurumculuk, hem bireyin kendi ruhsal potansiyelini topluma karşı gerçekleştirmesini önerdiği, hem de bunun olanaksız olduğunu söylediği için, sahnede gerilimi, çatışmayı ifade eden öğelere önem veriyordu. Sanatın gösterdiği gerçeklik, dış dünyanın değişmez yüzü değil, insanın gerilen ve kaynaşan iç dünyasıydı. Bu akımın daha siyasal bir kolu da vardı; 1918 ayaklanmasına aktif olarak katılan sosyalist şair Ernst Toller'in Die Maschinenstürmer (1922; Makine Kırıcıları) bu eğilimin en tipik örneğiydi. Dışavurumcu tiyatro, yazarlardan çok, yönetmenlerle etkili oldu. Daha sonra Brecht'le birlikte epik tiyatro deneyine katılan Erwin Piscator, 1920'lerde, makineleri hem birer dekor öğesi hem de sahne teknolojisi olarak kullandığı oyunlarda, insanın artık yaşamadığını, ama mekanik dünyanın bir tür insani (daha doğrusu, şeytani) canlılık kazandığını gösterebilmişti. Fransa'da ise deneysel tiyatro fazla gelişmedi. Bunun bir nedeni, modernizmin Fransa'ya özgü biçimi olan gerçeküstücülüğün tiyatroya fazla önem vermemesi ve sanatını da zaten seyirlik bir gösteri biçiminde gerçekleştirmesiydi. Öte yandan, yeni akımlardan etkilenen oyun yazarları ve yönetmenler de, Almanya ve Rusya'da olduğu gibi oyunculuk sanatını sarsmaya çalışmıyorlar, tam tersine oyuncuyu öne çıkaran eski commedia dell'arte geleneğini sürdürüyorlardı. Fransa'da, 20. yüzyılın ilk yarısında Georges Feydeau'nun bulvar komedileri popülerdi. Buna karşılık, Jacques Copeau, Louis Jouvet, Charles Dullin ve Georges Pitoeff gibi yönetmenler, seyircisiz kalma noktasına düşmeden, tiyatronun da bir sanat olduğu iddiasını elden bırakmadılar. Özellikle Pitoeuff, Almanya'dakine koşut bir biçimde, dikkati oyunun düşünsel içeriği üzerinde toplamak amacıyla dekor ve oyunculuğu süsleme öğelerinden arındırdı. İngiliz tiyatrosu, kara Avrupa'sındaki deneylerden uzak durdu. Yüzyıl başında, Bernard Shaw'un sahneyi bir felsefi ve siyasal tartışma arenasına dönüştüren oyunları ilgi çekiyordu. Granville-Barker da Shakespeare oyunlarını sadeleştirdi, geleneksel yorumlardaki tumturaklı ve ağır havayı eledi. Amerikan tiyatrosu bu dönemde aslında bir eğlence endüstrisi durumundaydı; gene de ülkenin ilk önemli oyun yazarı olan Eugene O'Neill'in yapıtları 1920'lerde sahnelenmeye başladı. İrlanda'da da J. M. Synge ve Seah O'Casey'in oyunları, yüzyıl başlarındaki toplumsal ve ruhsal çalkantıyı yansıtıyordu. 20. tiyatrosunun en etkili adı, hiç kuşkusuz Bertolt Brecht'ti. Brecht'in epik tiyatro anlayışı ve ADC'de 1949'da kurduğu Berliner Ensemble, John Arden ve Edward Bond gibi İngiliz yönetmenleri de etkiledi. Tiyatroda yanılsamaya ve edebi anlatıma karşı tepkinin bir ifadesi de belgesel tiyatro ya da olgu tiyatrosu adı verilen anlayıştı. Burada, yaşanmış bir olay fazlaca değiştirilmeden ve belgelerle desteklenerek sahneye konuyordu. Peter Weiss'ın Ermittlung'u (1965; Soruşturma, 1971) bu tarzın en başarılı örneğiydi. 1980'lerde de İskoçya'da John McGrath'ın 7:84 adlı topluluğu bu anlayışı sürdürmektedir. 20. yüzyıl tiyatrosundaki bir başka önemli eğilim de , insanla dünya arasındaki uyumsuzluğu hem insanın, hem de dünyanın anlamının silindiği noktaya kadar götüren uyumsuzluk tiyatrosuydu. Beckett'in sıkıntılı ve hüzünlü kuklalara dönüşmüş insanların dünyasını anlatan tiyatrosu, Arthur Adamov ve Eugene Ionesco'nun daha fantastik denemeleri, İngiltere'de Harold Pinter'ın oyunları, eleştirmenlerce bu akım içinde değerlendirilir. Tarzın kökenleri, Fransız yazarı Alfred Jarry'nin 15 yaşındayen yazdığı kukla oyunu Ubu roi'ya (1896; Übü, 1963) değin götürülebilir. Uyumsuzluk tiyatrosu sahnedeki bütün görsel ve duyusal öğeleri en aza indirmişti. Buna karşılık, Antonin Artaud'nun vahşet tiyatrosu bu duyusal etkileri insanların bastırılmış güdülerini ayaklandırmak için kullanır. Bazı eleştirmenlerce uyumsuzluk tiyatrosu içinde değerlendirilen Jean Genet ve Fernando Arrabal'ın oyunları da kamçılayıcı gerginlikleriyle Artaud çizgisine daha yakındır. 1960'ladan sonra İngiltere ve ABD'de de seyirciyle oyuncu arasındaki mesafeyi kaldırmaya, tiyatronun dokunulmazlığını parçalamaya yönelen "alternatif tiyatro" hareketleri yaygınlaştı. Bunların en etkilileri, ABD'de Julian Beck ve Judith Malina'nın Living Theatre'ı (Yaşayan Tiyatro) ile İngiltere'de epik tiyatro uygulamasını sürdüren George Devine'in İngiliz Sahne Topluluğuy'du. Arnold Wesker, John Osborne ve John Arden gibi yeni oyun yazarlarının yapıtları Devine'in tiyatrosunda sahnelendi. Deneysel tiyatronun Avrupa'daki öncülerinden biri ise, seyircinin oyuna katılmasını savunarak hem Avrupa, hem de ABD'deki deneysel tiyatro topluluklarını etkileyen Polonyalı yönetmen Jerzy Grotowski'ydi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere'de Laurence Olivier ve John Gielgud gibi Shakespeare yorumcuları, geleneksel tiyatroyu sürdürerek yeni bir klasik oyuncu kuşağının yetişmesini sağladılar. 1961'de Kraliyet Shakespeare Topluluğu'nu kuran Peter Book da, deneycilikle seyirci zevkini uzlaştırabilmiş yönetmenlerden biridir. Aynı dönemde Fransa'nın önemli yönetmenleri arasında, yönetmenin yaratıcılığına ağırlık veren tümel tiyatro anlayışını geliştiren oyuncu ve yönetmen Jean Vilar'ı anmak gerekir. Almanca konuşan ülkelerde ise 1960'lar ve sonrasında Max Frisch, Friedrich Dürrenmatt, Peter Weiss ve Peter Handke gibi yazarlar karamsar bir dünya görüşünü ilerici bir siyaset anlayışıyla birleştirmeye çalıştılar.

19. Yüz yıl ve romantizm

19. Yüzyıl romantizm çağıydı. Romantizmin başarılı olduğu edebiyat türü ise tiyatro değil, şiirdi. Bununla birlikte, Almanya'da daha 18. yüzyılın sonlarından başlayarak oldukça iddialı bir romantik tiyatro ortaya çıktı. Yeni tarzın en başarılı değilse bile en sevilen örneklerini Friedrich Schiller verdi. Goethe de başlangıçta bu akım içinde yer almış ve ilk oyunu Götz von Berlichingen (1773; Demir Elli Şövalye von Berlichingen, 1933) ile coşkunluk akımının, yeni ruh halini yansıtan en güçlü belgelerden birini ortaya koymuştu. Kleist'in Prinz Fiedrich von Homburg'u da Alman romantik tiyatrosunun tipik ürünlerinden biriydi. Romantizm, tiyatroda güncel konuların, orta sınıf yaşamına özgü konuların yerini tarihin almasına yol açtı. Fransa'da Hugo'nun Hermani'si ve Alfred de Musset'nin bazı oyunları, bu tarihsel duyarlığı yansıtıyordu. Almanya'da yüzyılın ikinci yarısında Wagner'in bütün sanatları birleştirmeyi amaçlayan müzik dramları da tarihselciliğin atavizme doğru gerileme eğilimini temsil eder. Gerek Hugo'nun, gerekse Wagner'in yapıtlarında, sahnelemeyi son derece güçleştiren bir "insanüstü hacimler yaratma" tutkusu görülür. 19. yüzyılda tiyatroda daha hafif tarzlar da ortaya çıktı. Bürlesk, burletta (şarkılı fars) ve vodvil bu dönemin en yaygın türleriydi. Eugene Scribe karakter gelişiminden çok entrikaya uyarak yazdığı için "iyi kurulu oyun" olarak adlandırılan 400'e yakın yapıtıyla Paris sahnelerinde geniş bir seyirci kalabalığı toplayabildi. Eugene-Marin Labiche aynı yöntemi fars türüne uyguladı, Scribe'in bir başka öğrencisi Victorien Sardou da oyunlarının yüzeyselliğine karşın ünlü oyuncu Sarah Bernhardt'ın oyunculuğundan yararlanabildi. 19. yüzyılda tiyatro sanatını sürdürenler yazarlardan çok, oyuncu-yönetmenlerdi. Bernhardt'ın yanı sıra, Charles Kean ve "sir" unvanını alan ilk oyuncu olan Henry Irving gibi oyuncular, yalnızca sıradan oyunlara değil, Shakespeare ve Racine'in yapıtlarına kendi damgalarını basarak bir yorum olduğunu kanıtladılar. 19. yüzyıl sonunda tiyatroda yeniden daha "ciddi" eğilimler ortaya çıktı. Norveç'te Ibsen'in, İsveç'te Strindberg'in, Rusya'da Çehov'un oyunlarıyla tiyatro edebi değerini yeniden kazandı. Her üç yazar da edebiyata gerçeklik akımının içinde başlayıp daha sonra simgecilik, izlenimcilik ve dışavurumculuk gibi modernist akımların ilk örnekleri sayılan yapıtlar verdiler. Gene aynı dönemde Almanya'da Gerhart Hauptmann ile Rusya'da Maksim Gorki, kapitalizmin insan yaşamında yol açtığı yıkımı gösteren oyunlarıyla tiyatroda doğalcılığın başlıca temsilcisi oldular. Varoluşun karanlık yüzüne işaret eden bu tür oyunlar kolayca seyirci çekmediği için, 19. yüzyılda Fransa, Almanya ve İngiltere'de, gişe hasılatını gözetmeyen bir "bağımsız tiyatro" hareketi doğdu. 1887'de Fransa'da Andre Antoine'ın kurduğu Theatre-Libret (Özgür Tiyatro), Almanya'da Otto Brahm'ın Frei Bühne'si (Özgür Sahne) ve İngiltere'de Jacob Grein'ın Independent Theatre Club'ı (Bağımsız Tiyatro Kulübü) başta Ibsen olmak üzere, Hauptmann, Strindberg, Lev Tolstoy ve George Bernard Shaw gibi eleştirel ve karamsar yazarların oyunlarını sahnelemeyi üstlendi. Tiyatroda doğalcılığın bir başka önemli ürünü de Rusya'da 1898'di kurulan Moskova Sanat Tiyatrosu'ydu. Çehov'un oyunlarını sahnelemesiyle ünlenen bu tiyatronun kurucusu Konstantin Stanislavski, son derece ayrıntılı ve planlı bir hazırlığa ve uzun prova süresine dayalı yönetim anlayışıyla tiyatroda "gerçeklik yanılsamasını" kusursuzlaştırdı.